Milliyet Gazetesi ve Gazetecilik Yıllarım…

Milliyet Gazetesi benim ilk göz ağrım.

Gazetecilik mesleğine başladığım 1986 yılı sonbahar aylarıydı.

Bulunduğum kentte bir Türk Bakkalında akşam saatlerinde çıkan yangını Hürriyet Gazetesi’nde Spor haberleri yapan Erol Esentürk ağabeyi arayıp haber vermem ile başlamıştı.

Ağabey bana, “sen bu mesleği başarıyla yaparsın, Tercüman Gazetesi’ne yazılı başvurunu yap” diye   öğütledi. Tercüman Gazetesi’nden yanıt geldi ve bölgemdeki derneklerden haber fotoğraf istendi. İlk haberim Alman Maden Taş Kömürü ocağnda Kühahyalı bir madenci vatandaşımızın iş kazası haberiydi. İlk haberimin bende unutulmaz anısı vardır. “Keşke ölüm haberi olmasaydı, bunda da bir hayır olmalı” diye avundum.

Milliyet Gazetesi küpürü 1990

‘ İş kazasında hayatını kaybeden vatandaşımızın evine giderek pasaportundan resmini çekemedim. Fotoğraf makinamı yeni almıştım, flaşım yoktu. Pasaportun resmini ışığı bol olan bir benzin deposunda çekerek işimi hallettim. Siyah- Beyaz  fim kullanıyorduk, şimdiki gibi çektiğimiz fotoğrafın nasıl çıktığını bilemiyordum. Çektiğim fotoğrafı ve haber notumu adi bir mektup zarfına yerleştirdim ve  Frankfurt haber merkezine posta ile gönderdim. Ertesi gün bana, patlak bir zarfı ve içindeki haber notumu aldıklarını ancak söz konusu film makarasının bulunmadığını ve postada kaybolmuş olabileceğini söylediler. Öyle de olmuştu. Ertesi gün yaptığımı  tekrarladım ve bu kez film makarasını yırtılmaya dayanıklı bir zarfla gönderdim, haberim yayınlandı.

Söz konusu  haberin mazisini unutmam mümkün değil.

Aradan bir kaç ay geçmişti ve ben 1987 yılında Milliyet Gazetesi’ne geçtim. Gazetenin  Avrupa Baskıları başında Rıfat Akkaya vardı. Bülent Zarif ise Bonn muhabiriydi. Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Milliyet muhabirleri olarak, Aachen kentinden  Yakup Peker, Gelsenkirchen’den Recai Aksu, Bochum’da Hasan Çil  ve Oberhausen’de  ben.  Bölgemizden, başta  spor haberleri  olmak üzere harıl harıl çalışıyorduk. Milliyet’in Avrupa Baskıları sayısında tiraj 20 binlere yükselmişti. O dönemlerde Hürriyet Gayetesi’nin tüm Avrupa baskısı (aklımda kaldığı kadarıyla)  150 bin civarında. Özellikle spor haberlerimizle bölgedeki  Türk kulüpleri tarafından karşılaşmalara davet edilmekteydik. 4 yıl  boyunca  hafta sonlarımı amatör kümede futbol oynayan  takımları izlemekle geçti.

Bu arada,  karşılaşmalardan çektiğim fotoğraflar makinamın ayarlarını ve ışığa hassas hangi film kullanacağımı Bülent Zarif sayesinde öğrenmeye başladım. Bulutlu havalarda bilmediğim için 100’lük film kullanırdım fotoğraflarımı karanlık çıkardı. 700 D. Mark’a katalogtan sipariş verdiğim CANON marka makinama objektif de alınca, fotoğraflarım Zarif’in sayesinde güzelleşti. Rıfat Akkaya ve Bülent Zarif’in üzerimde çok emeği vardır. Spor haberlerimiz , Rahmetli Zeki Domaç ağabeyin elinden geçerdi.

Hafta sonları yaptığımız haberlerimiz, 5 gün sonra  gazetede çıkardı. Şimdiki gibi teknik donanım yoktu. Siyah beyaz çektiğim filmi yıkamak için  evin en küçük bölümü olan WC’nin penceresini içeriye ışık almayacak şekilde kapatır, karanlık oda yaparak  yıkardım. Akkaya ve Zarif ile çok iyi anlaşırdım. Bana hep destek oldular. Hasta oldum,  hasteneye “geçmiş olsun ” dileklerini içeren mektupta merkezde çalışanların toplu imzaları yer alırdı. Milliyet Gazetesi’ne bağlanmıştım.

Milliyet Gazetesi yıl 1989

Yazı İşleri Müdürü muhabirine destek ve moral vermezse onu motive etmez ise verimlilik alamaz. Yazı işlerinin muhabire olan desteği çok önem taşır.

Yıl 1989. Mustafa Denizli Aachen takımına transfer olmuştu. İlk deplasman maçına Kassel’de çıkıyordu. Bülent Zarif aradı ve Kassel kentinde oynanacak maçtan notlar ve fotoğraf istemişti. 250 km gittim. Stad’a vardığımda maçın bitmesine 15 dakika kalmıştı. Denizli’den iki kare fotoğraf çekebildim, karşılaşma bitti. O maçta Aachen , Kassel takımına 5 gol attı. Denizli, Alman basınının baş sayfalarına oturdu.

Günlerden Cumartesiydi. Maç sonrası tren istasyonuna giderek oradaki postaneden aldığım zarfın içine çektiğim film makarasını yerleştirdim. Milliyet Frankfurt adresine 8 Mark posta ücretini de ödeyerek  postaya verdim. Orada gezinirken rasladığım, Kassel’deki ağabeyine ziyaretçi olan ve Pazar sabahı Frankfurt’a dönecek olan (adını unuttum) kişiyle konuşurken postaya verdiğim filmi Milliyet’e ulaştırması konusuna olumlu yanıt alınca, postaya verdiğim zarfı geri alarak kendisine teslim ettim.

“Posta yoluyla göndereceğim film Pazartesi Milliyet’e ulaşacaktı. Vatandaşımız Pazar sabahı Frankfurt’ta olacağından  film daha erken Milliyet’te olacaktı. Bu da benim işime geliyordu. ”

Zarfı teslim ederek adını ve soyadını aldığım kişiden ayrıldım eve dönüyordum. Kendisini de çok sıkı tembihledim, filmi sadece Zarif’in kimliğine baktıktan sonra teslim edecekti.  100 km Kaselden uzaklaştım. Gece saat 23:00 sularıydı. Zarif’i aradım. Durumu anlattım. Bana, Kasel’e dönüp orada konaklamamı, sabahleyin Yerel gazeteleri alıp Frankfurt’a gelmemi istedi.

Kasel’ geri döndüm. tek sorun zarf içinde teslim ettiğim filmi geri almak ve adamı nasıl bulacağım telaşı vardı. Bir telefon kulübesine girerek soyadından bulmak istediğim 16 aileya rasladım. Yukardan aşağı numaralara tel açıyor kişiyi soruyordum. Üçüncü telefonuma çıkan bayan namaz kıldığını söyleyince rahatladım. Makaradaki film çok önemliydi. Vatandaşı o kadar tembihledim ki, telefonda beni de tanımadı. “Ancak görürsem verebilirim, kim olduğunu bilmem gerek” dedi. Adrese gittim filmi aldım.

Milliyet Gazetesi’nde unutamadığım çok güzel anılarım oldu. Orası benim mutfağım. bu günlere gelmem Millliyet’in Avrupa baskılarında çalışan arkadaşların  bana verdiği destek oldu. 80’li yılların sonlarına doğru Milliyet Gazetesi’nin Babıali sokağındaki eski binasında dış haberler bölümüne gidiyorum. Erken saatlerde gitmiş olmalıyım ki, daha gelen olmamış.  Köşe yazarlarından Sami Kohen içeri girdi. Danışmadan gazeteleri aldı ve bana dönerek: ” ne bekliyorsun burda” diye sordu. Ben de ona,  Almanya’dan geldiğimi ve muhabir olduğumu, dış haberlere çıkmak istediğimi, henüz kimsenin gelmediğini anlattım. Beni aldı yukarı çıkarttı. Bir büroya girdim orada Almanya masasında görevli arkadaşı beklerken Spor Servisi Müdürür Şansal Büyüka’yla daha önceden tanıştığım için yanına gittim. Beni kucakladı, çay ikram etti. Konuştuk. Bana: ‘gazetecilik mesleğini bırakma, haberlerini okuyorum” diye söylemesi beni kamçıladı. Büyüka’nın benle uzun uzun sohbet etmesi, bilgilendirmesi, oradakilerle tanıştırması beni mutlu etti.

Yıl 1990. Dünya kupası finali İtalya’da oynanacaktı. Spor’da güçlü olan Milliyet Dünya futbol takımlarını tanıtıyordu. Almanya Milli takımından henüz bir haber yoktu. Frankfurt’u aradım. Alman millilerin Dortmund yakınlarında kampa girdiklerini söyleyince, beni görevlendirdiler. Yanıma Bilgin Başol isimli arkadaşı  alarak kampa girdim. Bol bol fotoğraflar çektik. Milli takımın başında (Imparator )Frans Beckenbauer vardı. Ona sorular sordum. Eline Milliyet gazetesini verdim. Inceledi. Ünlü Alman millilerle de fotoğraflar çektirdim, sorular sordum. İki gün sonra haberim spor sayfasında yayımlandı.

Milliyet Gazetesi'nde çıkan haber küpürlerim

Yıl 1991 Anadaolu Ajansı Bonn kentine taşınmamış,  henüz Frankfurt’taydı. Hiç beklemediğim bir gün telefonum çaldı. Teldeki isim AA ‘dan Hakkı Akduman. Miliyet Gazetesi’ndeki Alman millilerin haberini okuyunca beni tebrik etti ve hiç unutmam şöyle dedi:

– ” seni tebrik ederim, hepimizi atlatarak güzel haber çıkarttın, bizde çalışırmısın ? ” Akduman ağabey ile  zaman zaman  haber noktalarında karşılaşırdık. beni tanıyordu.

AA benim için çok farklıydı. Bülent Zarif’i aradım, AA’ya gitmek istediğimi söyledim. O da, ” tabi istediğini yapmakta özgürsün. Aramızdan bir arkadaşımızın gitmesini tabi ki istemeyiz.  Yıllarca beraber çalıştık. Sana mutfaktan bir şeyler verebildiysek, seviniriz. Senin mutfağın Milliyet.” Bunları söyledi Zarif.

Ve ben 1991 yılından bu yana AA’ya Oberhausen kentinden serbest muhabirlik yaptım. Boş zamanlarım habercilik yapmakla geçti. Milliyet Gazetesi’nde çok  güzel zamanlar geçirdim.  Nerde bir milliyet gazetesi görsem hep aklıma bu yazdıklarım gelir.

Milliyet’in Avrupa baskıları kapandı. Artık o mutfakta yemek pişmeyecek, haber yazılmayacak. O mutfakta Çalışan arkadaşlar Milliyet’i çıkartmayacaklar. Bir gazete kapandı. Onu  yaşatamadık.

Mutfağım kapandı.

 

DEVAMI VAR…

BİLGİN DEFTERLİ GOL KRALİÇESİ

BİLGİN DEFTERLİ GOL KRALİÇESİ SEÇİLDİ

DUİSBURG – A Milli Bayan futbol takımı kaptanı, Alman Bayanlar 2. Lig takımlarından 1 FC Köln’ün forvet oyuncusu 29 yaşındaki Bilgin Defterli, 2009 – 2010 sezonu gol kralıçesi olarak kapattı.

Geçen yıl 24 karşılaşmada 28 gol atarak takımında en çok gol atan Defterli, bu sezon 20 karşılaşmada rakip fılelere 22 gol atan Defterli gol kraliçesi kupası verilirken 1 FC Köln ile olan sözleşmesini bir yıl daha uzattı.

Bilgin Defterli Almanya'da Gol Kraliçesi Seçildi.

FCR 2001 Duisburg bayan takımı ile yapılan karşılaşmayı 3- 2 kazan Defterli’nin takımı 1 FC Köln, Defterli’nin hazırladığı gol pozisyonları ile sahadan galip ayrıldı. Anneler günü sahaya çıkan Defterli, en büyük fanatiği olarak gördüğü annesinin, Anneler Günü’nü formasının altına giydiği beyaz thschirt’ına yazdığı yazı ile kutladı.

BİLGİN DEFTERLİ KİMDİR

29 yaşında. Erzurumlu. Spora atletizmle başladı. Atletizm’de Kupaları ve madalyaları var. A Milli Bayan Futbol takımı kaptanı. Futbola Dinarsu’da başladı. Almanya’nın FC Köln Takımında futbol oynamaya devam ediyor. Avrupa’daki ilk kadın futbolcumuz… Türkiye Futbol Federasyonu’nun Almanya’daki Türkiye Bayan Futbol Sorumlusu.Türkiye’de 2 kez, Almanya’da 2 defa ‘Gol Kraliçesi’ oldu.

Bilgi notu:  “Haberin detaylı devamı bulunmaktadır.”

© 2010 Alle Rechte Vorbehalten – All Rights Reserved